Abi FT'de denk geldim, Ekrem İmamoğlu'nun Silivri Cezaevi'nden yazdığı bir makale yayınlanmış. Başlığı “Why Turkey's democratic future matters for the world” yani “Türkiye'nin demokratik geleceği neden dünya için önemli”.
Makale bildiğin sert, açık, net. Adam diyor ki, “Ben şu an bu satırları Silivri'deki hücremden yazıyorum. Hakkımda bir mahkûmiyet kararı yok. Politik tutukluyum.” ve bunu Financial Times'ta yayımlıyor.
Bir yandan da ekonomik kriz, baskılar, halk hareketleri ve CHP'nin 2024 yerel seçim başarısı üzerinden demokrasi mücadelesini anlatıyor. NATO'dan Avrupa Birliği'ne kadar Türkiye'nin dünya için neden kritik olduğunu, baskı altındaki rejimlerin bölgesel istikrarsızlığı artırdığını detaylı şekilde aktarmış.
İmamoğlu'nun tutuklanması sonrası öğrencilerle başlayan protestolar, kitlesel boykotlar, ve 15 milyon kişinin katıldığı ön seçimden bahsediyor. Bu hareketin sadece Türkiye için değil, dünya demokrasisi için de bir eşik olduğunun altını çiziyor.
Ve en sonunda diyor ki:
“Otoriterliğin dalgası Türkiye'den başladıysa, geri itilişi de buradan başlayacak.”
Cidden, Silivri'den yazılmış bir demokrasi manifestosu gibi.
Ekrem İmamoğlu'nun FT'de yayımlanan makalesinin Türkçe çevirisi:
(Metin FT'ye aittir; çeviri bilgi amaçlıdır.)
Türkiye'nin demokratik geleceği neden dünya için önemli
Yazar: Ekrem İmamoğlu – İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Silivri Cezaevi'nden yazılmıştır
"Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'i denetleyen Türkiye, kültürlerin ve çatışma bölgelerinin kesişim noktasında yer alıyor. Kuzeyde Ukrayna savaşı, güneyde Orta Doğu. Tüm bu ortamda Türkiye, küresel ticaret, güvenlik ve diplomasi açısından kilit bir aktör. Bizim yönümüz sadece bizim için değil, uluslararası düzenin istikrarı için de önemli.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden bu yana Türkiye, modernleşme yolunda ilerleyen, çoğunluğu Müslüman olan laik ve demokratik bir cumhuriyet modeli sundu. Ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 yıllık iktidarı altında bu model çözüldü. Demokratik kurumlar zayıfladı, muhalefet suç haline getirildi, yargı siyasi bir araca dönüştü. Bu demokratik çöküş ekonomik krizi derinleştirdi ve halkta umutsuzluk yarattı.
2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra bu tabloya alternatif bir yol sunmaya çalıştım. Erdoğan'ın vaatleri bol ama icraatı az olan otoriter popülizmine karşı, insan onuruna, pratik çözümlere ve kamu güvenine dayalı bir belediyecilik anlayışı benimsedik. Bu yaklaşım, 2024'te 16 milyonluk İstanbul'da üçüncü kez seçilmemle onaylandı. Bu zafer aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) için ulusal çapta büyük bir başarıydı. Halk net bir mesaj verdi: Değişim istiyoruz.
Halk desteği arttıkça, cumhurbaşkanlığı adaylığımı açıkladım. Ancak iktidar bu ivmeyi kabul etmek yerine baskıyı artırdı. Belediyemize yönelik çok sayıda soruşturma ve tehdit devreye sokuldu. 30 yıldan fazla süredir elimde olan üniversite diplomam, hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edildi. Ve 19 Mart'ta, adaylığımın açıklanmasından dört gün önce evim yüzlerce polisle kuşatıldı. Hakkımda yolsuzluk ve teröre yardım gibi asılsız suçlamalarla gözaltına alındım. Benimle birlikte 100'den fazla kişi, en yakın danışmanlarım ve belediye çalışanları da gözaltına alındı.
Bu satırları, birçok seçilmiş temsilcinin, akademisyenin, gazetecinin ve aktivistin de tutulduğu Silivri Cezaevi'ndeki hücremden yazıyorum. Hakkımda hiçbir mahkûmiyet kararı yok. Birkaç “gizli tanığın” söylentileri dışında elle tutulur delil de yok. Ben bir siyasi tutukluyum.
Beni hapsetmek Erdoğan'ın zaferi değil, aksine bir uyanışa neden oldu. Önce öğrenciler sokağa çıktı. Ardından yüz binlerce kişi sokak gösterilerine ve Erdoğan'a yakın medya ve markalara karşı boykotlara katıldı. CHP'nin ön seçiminde 15 milyondan fazla yurttaş, beni cumhurbaşkanı adayı olarak belirledi. Bu, demokrasiye sahip çıkma hareketidir.
İktidarın beni devre dışı bırakma girişimi, yapay bir kriz yarattı ve Merkez Bankası, Türk lirasını desteklemek için döviz rezervlerini hızla tüketmek zorunda kaldı. 2023'teki neredeyse çöküşün ardından açıklanan “rasyonel ekonomik politikalara dönüş” söylemi, bir kez daha siyasi kaygılarla rafa kalktı.
Türkiye'nin istikrarı hiçbir zaman yalnızca kendi halkı için önemli olmadı. NATO'nun ikinci büyük ordusuna, Avrupa Konseyi üyeliğine ve uzun süredir süregelen AB üyelik adaylığına sahip olan ülkemizin politik yönelimi; Avrupa, transatlantik ittifakı, Orta Doğu ve Kafkaslar'ın güvenliği için kritik önemdedir. Ukrayna savaşı, bu jeopolitik hatta stratejik iş birliğinin ne kadar acil olduğunu gösterdi. Suriye'deki gelişmeler ve Gazze'de yaşanan trajedi ise istikrarsızlığın sınırları ne kadar hızlı aşabileceğini ortaya koyuyor.
Bu bağlamda, demokratik ve laik bir Türkiye sadece faydalı değil, hayati önemdedir. AB kendini büyüyen tehditlere karşı güçlendirmeye çalışırken, Türkiye'deki demokratik bir yönetim vazgeçilmezdir. Gençlerini susturan, muhalefeti ezen ve korkuyla yöneten bir rejim, sadece bölgesel huzursuzluğu derinleştirir.
Küresel tedarik zincirleri yeniden şekillenirken, Türkiye'nin coğrafi konumu ve sanayi altyapısı onu doğal bir ortak haline getiriyor. Ancak bu potansiyel, yalnızca güvenilir, şeffaf ve kurallara dayalı bir ekonomi politikasıyla mümkün olabilir. Aksi halde, yatırımcı güveni kaybolur, sermaye başka yerlere kayar.
Türk halkı iki yüzyıldan uzun süredir anayasal yönetim, sivil temsil ve adalet için mücadele ediyor. Bu da, otoriterliğin Türkiye'nin “doğal hali” olduğu yönündeki efsaneyi çürütüyor. Dünya genelinde demokratik dayanışma, ortak geleceğimizin inşası için bugün her zamankinden daha önemli. Demokrasi gerilemesinin dalgası Türkiye'den başlamış olabilir. Ama buna karşı direniş de buradan başlayacak." kaynak
ekrem imamoğlunun silivriden ftye yazdığı makale
Uluslararası medyanın Türkiye'deki bu hukuksuzluğa kayıtsız kalmadığını görmek güzel. Asıl ikna edilmesi gereken bence yüzde 30'ları bulan kesim. İsviçre'de yaşayan ve Türkiye'deki durumu eleştiren muhalife, bu kesimden biri "Orada ekmek 35 TL. Bizde 15 TL" diyor ve haklı ve doğru bir yanıt verip karşıdakini bozduğunu düşünüp gururlanıyor. gel de çıldırma..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?